1-Niçin bir avukata gereksinim duyulur? Sorunlarımızı kendimiz çözemez miyiz? Avukatla dava takip etmek zorunlu mudur?
Türkiye’de davaların bir avukat aracılığıyla takibi zorunlu değildir. Avukatlık Yasasının 35/3 maddesine göre, dava açmaya yeteneği olan herkes kendi davasına ait evrakı düzenleyebilir, davasını bizzat açabilir ve işini takip edebilir. Bazı özel durumlar dışında (Ceza Muhakemesi Yasasının 150. Maddesinde belirtilen durumlarda devlet zorunlu avukat ataması yapılmaktadır. Yine bazı özel durumlarda da avukat zorunlu olabilmektedir.) avukata gereksinim yoktur. Ancak, yargılama sisteminin karmaşıklığı nedeniyle avukat olmadan yapılan işlemlerde, hata yapılması olasılığı çok yüksektir. Bu ise hak kayıplarına neden olabilmektedir. Bu nedenle, hukuk bilginize güvenmiyorsanız ve yargılama yöntemi konusunda bilgi sahibi olduğunuzdan kesin olarak emin değilseniz bir avukatın yardımına başvurmalısınız.
Çünkü avukat hukuk uzmanıdır
. Avukat ücretini ödeyemeyecek kadar yoksul biri iseniz, bulunduğunuz il Barosuna başvurarak size “Adli Yardım” kapsamında avukat atanmasını talep etme hakkına sahip olduğunuzu da unutmayınız.
2-Sorularıma e-posta yoluyla cevap alabilir miyim?
Sorularınız için info@gemici.av.tr adresini kullanabilirsiniz. Kısa ve basit sorularınıza yanıt en kısa sürede verilecektir. Ayrıntılı bilgi istenilmesi halinde ise Avukatlık Yasası ve Meslek Kuralları çerçevesinde nasıl davranmanız gerektiği size bildirilecektir.
3-Ceza hukuku bakımından haklarım nelerdir ve hangi aşamada avukat yardımından yararlanmalıyım?
Bir suçlamayla karşı karşıya kişi, suçlamanın başlangıcından itibaren bir avukatın yardımından yararlanma hakkına sahiptir. Kişi, avukatı varsa onu çağırma, avukat olmadan konuşmama, yoksul ise kendisine avukat atanmasını isteme hakkına sahiptir. Her soruşturmadan önce sanık veya şüpheliye bu hakkı hatırlatılmak zorundadır. Cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçların mağduru olan kişiler davaya katılmış olmaları koşuluyla baro tarafından kendilerine avukat görevlendirilmesini isteyebilirler. Mağdur veya suçtan zarar görenin çocuk, sağır ve dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede akıl hastası olması halinde avukatı olması bir yasal zorunluluktur. 18 yaşından küçüklerin ve cezasının alt sınırı 5 yıl ve üstü olan sanıkların yargılamalarında avukat bulunması zorunludur. Kendileri istemese dahi bir avukat atanır.
4-Davalar Uzun Sürer mi?
Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre 2007 yılında bir hukuk davasının karara bağlanması Türkiye genelinde ortalama 202 gün almaktadır. Bu süre mahkemelere göre değişiklik göstermektedir.
Örneğin 2007 yılında bir dava ortalama olarak; Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde 619 günde, Asliye Ticaret Mahkemesinde 410 günde, İş Mahkemesinde 441 günde, Aile Mahkemesinde 157 günde, Sulh Hukuk Mahkemesinde 108 günde karara bağlanmıştır. Bu süreler dikkate alındığında, yargıdaki işlerin avukat aracılığıyla takibinde ayrıca yarar vardır.
5-Vekaletname nasıl çıkartılır, Vekalet verilirken nelere dikkat edilmelidir?
Bir avukata vekaletname verecekler, nüfus cüzdanıyla ya da pasaportuyla bizzat bir notere giderek, aşağıda ayrıntısı verilen bilgiler doğrultusunda, vekalet konusu olacak işinin niteliğine uygun vekaletname düzenlettirebilirler. Yurt dışında bulunanlar konsolosluklarda vekaletname düzenlettirebilirler. Hangi avukata vekaletname verilecek ise vekalet verilecek avukatın/avukatlarının bilgilerinin notere bildirilmesi gerekmektedir.
Genel vekaletname çıkartılırken, vekaletnamede, “Ahzu kabz, sulh ve ibra, davadan ve temyizden feragat, feragati ve davayı kabul, birlikte ve ayrı ayrı vekaleti ifa, davayı ıslah, tevkil, teşrik” gibi yetkilerin bulunması/bulunmaması gerektiği yönündeki talebinizi notere bildirmelisiniz.
Boşanma vekaletnamesi için iki adet fotoğraf gerekmektedir. Boşanma, nafaka, tanıma ve tenfiz davaları için çıkartılacak vekaletnameler özel yetki ve fotoğraf içermelidir. Ayrıca boşanma ve nafaka davaları için çıkartılacak vekaletnameler iki nüsha çıkartılmalıdır.
Şirketler adına düzenlenecek vekaletnamelerde imza sirküleri ve yetki belgesinin notere ibrazı gerekmektedir. Bir kişi, aynı vekaletname ile hem şirketi temsilen, hem kendisi için vekalet verebilir. Aynı şekilde birden çok kişiler de bir vekaletname ile aynı avukata vekalet verebilirler. Böylece, daha az vekalet harcı ödenmiş olmaktadır.
Vergi mükellefi gerçek ve tüzel kişilerin vergi numaralarını notere bildirmeleri zorunludur.
Niteliği bakımından tapuda işlem yapılmasını gerektiren sözleşme ve vekâletnameler, vasiyetname, mülkiyeti muhafaza kaydıyla satış, gayrimenkul satış vaadi, vakıf senedi, evlenme mukavelesi, evlat edinme ve tanıma, mirasın taksim sözleşmesi ile öteki yasalarda re’sen tanzimi öngörülen işlemlerin “düzenleme” şeklinde yapılması gerekir. Düzenleme şeklinde işlem bir tutanak halinde bizzat noter tarafından ilgilinin durumuna ve arzusuna göre düzenlenir. Bu nedenle, söz konusu işlemler (iş kâğıtları), ancak ilgilinin nüfus cüzdanı, geçerli pasaportu ve iki adet yeni çekilmiş vesikalık fotoğrafıyla birlikte Türkiye’de bizzat notere yapacağı başvuru üzerine düzenlenebilmektedir.
6-Avukatlık ücreti konusunda bilgi verir misiniz?
Bir avukat aracılığıyla davanızı yürütüyorsanız, o avukatla bir ücret sözleşmesi yapmanızda yarar bulunmaktadır. Avukatlık ücreti konusu, Avukatlık Yasasının 163 -175 nci Maddeleri arasında düzenlenmiştir. Avukatlık bir kamu hizmeti olduğu için böyle bir düzenleme gerekmektedir.
Avukatlık ücreti, kabaca iki türlüdür;
Birisi, taraflar arasında (avukat ve müvekkil arasında) serbestçe düzenlenen avukatlık ücret sözleşmesine göre ödenmesi gereken ücrettir. Bu tür sözleşmelerle belirlenen ücrette de Yasal sınırlamalar bulunmaktadır. Serbest şekilde düzenlenen ücret sözleşmesiyle belirlenecek ücret, Asgari Ücret Tarifesinden az, dava değerinin %25 den çok olamaz.
İkincisi ise, Asgari Ücret Tarifesine göre ödenmesi gereken ücrettir. Bu tarife, her yıl, Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanır ve Adalet Bakanlığının onayından sonra Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer. Taraflar arasında bir ücret sözleşmesi bulunmuyor ise avukat bu sözleşmeye göre ücret talep edebilir. Mahkemeler ve icra müdürlükleri vekalet ücretine hükmederlerken bu tarifeyi dikkate alırlar. Avukatlık Yasası 164. Maddesine göre, dava sonunda, mahkeme kararında, Asgari Ücret Tarifesine göre karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti avukata aittir.
Ayrıca, hemen her baro tarafından, tavsiye niteliğinde olmak üzere bir ücret tarifesi hazırlanarak üyesi avukatlara duyurulmaktadır.
Gerek resmi nitelikteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesini, gerekse İstanbul Barosunun tavsiye niteliğindeki Avukatlık En Az Ücret Tarifesini Sitemizin; Kütüphane, Bilgi Deposu, Avukatlık Hukuku bölümünde bulabilirsiniz.
Hukuk Büromuz, Ankara Barosu tarafından belirlenen ücret tarifesini dikkate almaktadır.
7- Anlaşmalı boşanma ne demektir?
Medeni Kanunun 166. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmiştir. Evlilik birliğinin en az bir yıl sürmesi koşuluyla, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu tür boşanma davalarında taraflar boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu konusunda bir protokol yaparlar. Hakim bu protokolü uygun bulabilir veya tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak değişiklikler yapabilir. Bu değişiklikler taraflarca da kabul edilirse boşanmaya hükmolunur.
8- Mal ayrılığı ne demektir?
2001 yılı medeni kanun değişikliği ile birlikte eşler aksine sözleşme yapmamışlarsa uygulanacak kanuni mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimidir. Bu mal rejimi evlilik sonrası bir emek karşılığında kazanılan malların paylaşımına ilişkindir ve evlilik devam ederken çıkan artık değerin yarı yarıya paylaşılması olarak özetlenebilir. Mal ayrılığı rejimi için taraflar ayrıca bir sözleşme yapmalıdır. Bu sözleşme evlenmeden önce veya sonra olabilir. Bu sözleşme noterde düzenleme veya onaylama şeklinde olabilir. Mal ayrılığı rejimi kısaca evlilik süresince herkesin kazancının kendisine ait olması boşanma halinde malların paylaşılmaması olarak özetlenebilir. Bu mal rejiminde her eş kendi malından, borcundan ve alacağından sorumludur.
9- Boşanma tazminatı nedir?
Boşanma tazminatı maddi ve manevi olabilir. Medeni Kanunun 174. maddesine göre; Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. Kusursuz veya daha az kusurlu olan eş mevcut ya da beklediği bir yararı, boşanma yüzünden kaybediyorsa, kusurlu olan eşten maddi tazminat isteyebilir. Örneğin, evlilik sırasında eşinin çalışmasına ya da öğrenimini tamamlamasına izin vermemesi maddi tazminat nedenidir. Boşanmaya neden olan olaylar kusursuz veya daha az kusurlu eşin kişilik haklarını ağır şekilde zedelemişse, manevi tazminata hükmedilebilir. Örneğin dayak, kötü muamele, hakaret, sadakatsizlik gibi olaylar yaşanmışsa bunlardan mağdur olan taraf manevi tazminat isteyebilir.
10- Tedbir nafakasi ne demektir?
Boşanma davası öncesinde veya dava sırasında eş ve reşit olmayan çocuklar yararına hükmedilecek nafakadır. Boşanma davası öncesi ayrı bir dava olarak açılabilir. Bu durumda nafaka isteyen eşin ayrı yasamakta haklı olduğunu ispat etmesi gerekmektedir. (dayak, terk, aldatma v.b.)Tedbir nafakası, dava tarihinden başlayıp hükmün kesinleştiği tarihe kadar geçerlidir.
11- Yoksulluk nafakası ne demektir?
Boşanma sonucu yoksulluğa düşecek eşin kusuru daha ağır olmaması koşuluyla diğer taraftan mali gücü oranında isteyebileceği nafakadır. Eşit kusur halinde nafakaya hükmedilebilir. Hakim kendiliğinden yoksulluk nafakasına hükmedemez. Bunun için açık bir talep gereklidir. Yoksulluk nafakasını eşlerin her ikisi de isteyebilir. Hakim bu nafakaya eşlerin maddi durumunu araştırdıktan sonra hükmedebilir. Ayrıca yoksulluk nafakasına süreli olarak hükmedilemez (1 yıl, 5 yıl gibi.). Ayrıca boşanan eşler her zaman bu nafakanın yeniden gözden geçirilmesini artırılmasını, azaltılmasını ya da tamamen kaldırılmasını isteyebilirler. Yoksulluk nafakası Boşanma davası içinde istenebileceği gibi, boşanma kararından sonra ayrı bir dava olarak da talep edilebilir.
12- İştirak nafakası ne demektir?
Boşanma kararının verilmesinden sonra çocukların velayeti kendisine verilmemiş olan eşin çocukların bakım, eğitim, sağlık gibi ihtiyaçları için vermesi gereken nafaka çeşididir. İştirak nafakasını hakim talep olmasa dahi kendiliğinden düzenler ve her çocuğun durumunu ayrı ayrı değerlendirerek karar verir. İştirak nafakasının başlangıcı boşanma kararının kesinleşme tarihidir. Bitişi ise çocuğun reşit olduğu tarihtir. Reşit çocuk için nafakaya hükmedilemez. Ancak eğitimleri devam ediyorsa eğitimleri bitene kadar, kız çocuklarına ise evleninceye kadar iştirak nafakası ödenir. Boşanma kararıyla iştirak nafakasına karar verilmemiş ise daha sonra dava açılabilir.
13- Mirasta saklı pay ne demektir?
Miras bırakanın sağlığında veya vasiyetnamesinde başkasına devredilmesine izin verilmeyen mirasın bir bölümüne saklı pay denir. Bu saklı pay yasal mirasçılara tahsis edilmiştir. Mirasta saklı pay oranları medeni kanunun 506. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; Altsoy için yasal miras payının yarısı, Ana ve baba için yasal miras payının 1/4’ü Kardeşlerden her biri için yasal miras payının 1/8 i Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması halinde yasal miras payının tamamı, diğer hallerde ¾ ü Miras bırakan mirasının saklı pay dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir. Saklı pay sahibi mirasçılar yoksa mirasında dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Miras bırakan yapacağı tasarruflarda yukarıdaki oranları gözetmek zorundadır. Bu oranlar ihlal edildiğinde ilgili mirasçı tenkis davasıyla saklı payını isteyebilir. Çocuğu evlatlıktan reddetme, mirastan mahrum bırakma gibi yaptırımlar Türk hukukunda yoktur.
14- Vasiyetname nasıl düzenlenir?
Vasiyetname; 15 yaşını bitiren ve ayırdetme gücüne sahip kişilerin, yasalar çerçevesinde, malları üzerindeki tasarruf hakkını kullandıkları , bir ölüme bağlı tasarruf çeşididir. Vasiyetname, resmi şekilde, el yazısı ile ve sözlü olmak üzere üç şekilde düzenlenebilir. Resmi vasiyetname: sulh hakimi veya noter tarafından iki tanığın katılımıyla düzenlenir. Miras bırakan arzularını sulh hakimi veya notere bildirir. Bu istekler yazıya geçirilir ve okuması için miras bırakana verilir. Vasiyet miras bırakan, vasiyet memuru (hakim veya noter ve tanıklar) tarafından imzalanır ve saklanmak üzere vasiyet memuruna verilir.
15- İşsizlik sigortası nedir?
İşsizlik sigortası; bir işyerinde çalışırken, çalışma istek, yetenek, sağlık ve yeterliliğinde olmasına rağmen, kendi istek ve kusuru dışında işini kaybedenlere, uğradıkları gelir kayıplarını kısmen de olsa karşılayarak kendilerinin ve aile fertlerinin zor duruma düşmelerini önleyen, sigortacılık tekniği ile faaliyet gösteren, Devlet tarafından kurulan zorunlu bir sigorta koludur.
16- İşçilik haklarından doğan alacakların zaman aşımı süresi nedir?
- Kıdem tazminatı dışındaki işçilik hakları, 5 yıllık zaman aşımına, kıdem tazminatı ise on yıllık zaman aşımına tabidir.
17- Bordroda yer alan normal çalışma, genel tatil, hafta tatili, satış primi, ek ödemeler toplamı ve özel indirim konularını açıklar mısınız?
- Normal Çalışma : İş Kanunu’na göre günde 7.5 saat, haftada 45 saat, ayda 225 saattir.
- Genel Tatil : Resmi, dini bayramlar ve yılbaşı tatilidir.
- Hafta Tatili : 6 gün çalışmadan sonra hakkedilen 1 günlük tatildir.
- Satış Primi : Satış ağırlıklı işyerlerinde, çalışanlar sattıkları mal üzerinden belli yüzdelerle çeşitli kazanç sağlamaktadır.Bu rakamlar çalışanın ücretine yansıtılmaktadır.
- Ek Ödemeler Toplamı : Normal ücret dışında, bordroya dahil olan ücret sayılan gelirlerdir (prim, fazla mesai, yakacak yardımı, yemek, yol).
18- Fazla mesai ücretleri kıdem tazminatı hesabında dikkate alınır mı?
Kıdem tazminatı hesabında, işçiye her ay düzenli olarak ödenen para ve parayla ölçülebilir kıymetler dikkate alınmaktadır. Buna göre; fazla mesai ücreti düzenli bir ödeme olmadığından kıdem tazminatı hesabında dikkate alınmaz.
19- İşe İade Davası Nedir?
İşçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile iş kanununun 20. Maddesine göre fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde yetkili iş mahkemesinde işe iade davası açması gerekir. Madde hükmine göre, fesih tarihinin değil, feshin bildirildiği tarihin esas alınması gerektiği açıktır. Bu nedenle bir aylık hak düşürücü süre ihbar süresinin sonunda gerçekleşen fesih tarihi itibariyle değil, feshin bildirildiği tarih ile işlemeye başlar. Bu süre hak düşürücü süre olduğundan mahkemece re’sen dikkate alınır.
İşçinin işe iade davası açabilmesi için, o işletmenin bütününde en az otuz işçi çalışması ve belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışması ve sigorta kayıtlarına göre o işyerinde en az 6 aylık kıdeminin bulunması gerekir.
İşveren yaptığı fesih ile birlikte işçinin her türlü yasal haklarını ödemiş olsa dahi (ihbar, kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla çalışma ücreti vs.) bu durum işçinin bu davayı açmasına engel değildir.
İşçinin işe iade talebinde bulunması yeterlidir. Fesih geçersizliğine bağlı olan tazminat ve boşta geçen süre ücret alacağı tespit niteliğinde olduğundan bunların kaç aylık ücret tutarında olacağı belirlenecek ayrıca tazminat miktarı ve tahsile ilişkin hüküm kurulmayacaktır.
Tebligat Kanunu’nun 11. Maddesine göre vekille takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması zorunludur. Buna göre kesinleşmiş işe iade kararı, dava avukat ile takip edilmiş ise ancak avukata yapılan tebligat ile on günlük süreyi başlatır.
İşçi işe başlamak için işverene bizzat başvurabileceği gibi vasıtalı yollarla da (noter veya iadeli taahhütlü mektup kanalıyla ve vekil aracılığıyla da) işe başlama iradesini işverene ulaştırabilir. Yeter ki on günlük süre geçmeden bu başvuru yapılabilsin.
On iş günü içinde yeniden işe başlatılma talebiyle işverene başvurduğunda işveren bir ay içinde başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında iş güvencesi tazminatı ödemek zorunda kalır.
İşçi, işe iade kararı üzerine, işverene başvurduktan sonra, muaccel hale gelen boşta geçen süre için 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının alacak olarak belirlenmesi ve miktar olarak hüküm altına alınması için ikinci bir dava açtığında ödenmesi gereken hakları hesap bilirkişine hesaplattırılmalı ve eda niteliğinde hüküm kurulmalıdır. Ayrıca, değer dikkate alınarak nispi karar harcı ve vekalet ücretine karar verilmelidir.
İşe iade davası açıldıktan sonra daha dava sonuçlanmadan işveren işçiyi tekrar işe başlatırsa bu durumda dava konusuz kalacaktır. Yargıtay’a göre; işçinin, boşta geçen süre için ücrete hak kazanması, feshin geçersizliğine karar verilmiş olması ve işçinin süresinde işe iade için işverene başvurması şartlarına bağlıdır. Bu durumda konusuz kalan davada feshin geçersizliğine ve işe iade kararı verilmediğinden mahkeme işçinin çalıştırılmadığı süre için en çok dört aylık ücrete karar veremez.
İşe iade talebi ile birlikte iş akdinin feshinden doğan kıdem – ihbar tazminatı ile ödenmemiş ücret gibi işçilik alacakları talep edilemez. Çünkü hem feshin geçersizliği ile işe iade talep edilirken diğer yandan feshin sonucuna bağlı olan tazminatların istenmesi çelişkidir.
Yargıtay’a göre; işe iade ve kıdem – ihbar tazminatı gibi doğuşu iş akdinin sona ermesine bağlı işçilik hakları birlikte talep edilen davalarda öncelikle davaların ayrılmasına karar verilerek işe iade davasının sonucu kesinleşinceye kadar kıdem – ihbar tazminatı talepli davada bekletici mesele yapılacaktır.
Yasanın düzenlenmesi gereği bu sürenin dört aya kadar ücret ve diğer yasal haklarının ödenmesine karar verilen süre; ihbar kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izin alacağının hesabında nazara alınması gerekmektedir. Başka bir deyişle; işe iade davasını kazandığı halde işe başlatılmayan işçi kıdem ve ihbar tazminatı için dava açtığında hizmet süresine 4 (dört) ay eklenecektir.
Belirtmek gerekir ki, feshin geçersizliği ve işe iade isteminde bulunan işçinin, boşta geçen süre içerisinde yeni bir iş bulması feshin geçersizliğini ve işe iadeyi etkileyen bir unsur değildir. Kanunda bu yönde düzenleme olmadığı gibi, çalışma halinde bu sürenin boşta geçen süreden mahsup edileceğine dair bir kurala da yer verilmemiştir.
Sonuç olarak işçi işe iade davası açtıkt6an sonra karşısına çıkan iş imkanlarını değerlendirebilir. Her şeyden önce çalışma hakkı Anayasal ve temel bir haktır ve işçinin açtığı dava nedeniyle dava sonuçlanana kadar çalışmaması gerektiği düşünülemez. Bu süreçte çalışan işçiye davayı kazanması koşulunda 4 aya kadar olan ücreti de kesintisiz olarak ödenmelidir.
20- Tanıma ve Tenfiz Davası Şartları Nedir?
Yabancı bir ülkede verilen boşanma kararı, Türkiye’de tanıma – Tenfiz davası açılıp kabul edilmeden, geçerli olmaz. Türkiye’de nüfusa boşanma işlemi geçmez ve dolayısıyla kişiler hala evli sayılır. Bu yüzden yabancı mahkemece verilmiş boşanma kararının Türk nüfus kaydına işlenebilmesi için Türkiye’de tanıma ve tenfiz davası açılması gerekmektedir. Tanıma kararı alınması, boşanmanın nüfusa işlenmesi için yeterlidir.
Öncelikle, boşanma kararını veren yabancı makam, bir mahkeme olmalıdır. Bazı ülkülerde belediyeler vb. birimler boşanma kararı verebilmektedirler. Ancak bu kararlar Türkiye’de tanınamaz. Kararın apostil belgesi olmalı ve karar kesinleşmiş olup bu kesinleşme durumu kararda ya da ayrı bir belgede yazılı olmalıdır. Ayrı belgede yazılı ise bu belgenin de apostil olmalıdır. Tüm bu belge asılları ile birlikte, belgelerin yeminli tercüman tarafından çevirisi yapılmalı ve bu çeviri belgeleri de noter ya da konsoloslukça tasdik edilmelidir. Bu çeviri işlmeleri, yabancı ülkede yapılabileceği gibi, Türkiye’de de yapılabilir.
Tanıma ve Tenfiz Davasını Şartları
Tanıma ve tenfiz davasının şartları 5718 sayılı yasanın 53. Maddesinde düzenlenmektedir. Buna göre tanıma ve tenfize karar verilebilmesi için;
Türkiye Cumhuriyeti ile ilamın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilamların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiili uygulamanın bulunması.
İlamın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilamın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı halde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.
Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.
O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağırılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olmaması gerekecektir.
Tanıma ve Tenfiz Dava Dilekçesine Eklenecek Belgeler
Yabancı mahkeme ilamının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı(Apostil Şerhi) veya ilamı veren yargı organı tarafından onanmış örneği ve onanmış tercümesi.
İlamın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı (Apostil Şerhi) ile onanmış tercümesi.